Bedel

(Hayat başlı başına bir mucizedir. Ama insan sadece kurtuluşu mucizelerde arar. Peki, siz kurtuluşunuz olacak bir mucize için ne bedel öderdiniz?)

İçinde hiç eşya olmayan boş bir odada Nedim, Zeki, Haluk, Mehmet yerde yatmaktaydı. Artı şeklinde dizilmişlerdi ve bu artının merkezinde bir çalar saat vardı. Saniyeler tik tak sesleriyle ilerledi ve nihayetinde saat çaldı.

Saatin çalmasıyla hepsi aynı anda fırlar yattıkları yerden ve hepsi de garip bakışlarla birbirini süzmeye başladılar. Daha sonra etraflarını incelemeye başladılar. Boş bir odadaydılar ve bu odanın bir çıkışı olabilecek kapıyı kontrol ettiler, kapı kilitliydi.

Mehmet: Sanırım buradan çıkış yok.

Nedim: Burada sıkışıp kaldık mı yani? Benim saat 3’te randevum vardı. (Kol saatine bakmaya yeltenir.)Saatim… Saatim yok. (Yere çömelip kurmalı saate bakarak.) Bu doğru mudur acaba? Bakın saatimi içinizden biri aldıysa versin.

Zeki: Hay ben senin saatinin…

Haluk: Bırakın bunları da bir çıkış aramaya devam edelim.

Mehmet: Beyler burada bir kapak var.

(Üçü oraya koşuşur.)

Haluk: Bu bir bomba…

(Nedim hızla geriye gidip duvara yaslanarak…)

Nedim: Allah’ım burada öleceğiz. Ölmek istemiyorum, ölmek istemiyorum…

Zeki: Ben ölmek için yanıp tutuşuyorum. Mal, ölmek istemiyormuş.

Mehmet: 5 dakikaya ayarlanmış.

Haluk: Beyler biraz sakin olun.

Mehmet: Ağabey bu odada tıkılıp kaldık ve bir de bombamız var; kutup ayısını yok diye kendimizi mi avutalım? Heidi misin ulan sen? Her şeyden mutluluk çıkarıyorsun.

Haluk: Sakin olmalıyız çünkü sinirlendiğimizde ya da telaşlandığımızda salgılanan hormonlar sebebiyle beynin düşünme hızı oldukça yavaşlar. Sakin olmalıyız çünkü önümüzdeki dört buçuk dakika daha hayatımız bizim elimizde ve hala kurtulabiliriz. Bomba imha diye bir şey duydun mu?

Nedim: Ver o mübarek elini öpeyim ağabey. Bomba imhacı mısın sen?

Haluk: Hayır. Ama bombayı sadece bomba imhacılar etkisiz hale getirmez.

Zeki: Arada bir bombaları sen de mi etkisiz hale getirirsin ağabey? Bu mudur yani ağabey sen canın sıkılınca bomba mı imha ediyorsun?

Haluk: Niye herkes stand-up peşinde. Bomba imha dediğimiz şey sadece bir ya da birkaç kabloyu kesmekten ibaret.

Nedim: Bırakın ağabeyimi hangi kabloyu kesecekse kessin.

Haluk: Aranızda elektrikten anlayan yok mu?

Zeki: Ben varım.

Haluk: Kabloları takip et. Saatli bombanın mantığı saatin alarmı çalacağına bombayı tetikliyor ve bomba patlıyor.

Mehmet: Çok basitmiş gibi anlattın ağabey.

Zeki: Sanırım o kadar basit olmayacak. Ama ben derim ki bir kabloyu kesmek üç buçuk dakika az yaşamaya değer. Sonuçta kurtulma ihtimali de var.

Nedim: Hemen kendi başınıza kablo mablo kesmeyin kardeşim ben üç buçuk dakika daha yaşamak istiyorum. Hay bizi buraya koyanında, onun anasının da…

Mehmet: Hakikaten bizi buraya kim koymuş olabilir?

Haluk: Ve nasıl koymuş olabilir? Burada uyanmadan önce en son ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz?

Nedim: Ben benim kızlarla konuşuyordum. Ağzı yamuk esmer bir adam topallayarak yanıma geldi ve saati sordu.

Zeki: Ben de dükkândan para bozdurmaya çıkmıştım, dönüşte benim yanıma da aynı tipte bir adam geldi ateş var mı diye sordu.

Mehmet: Ben internet cafeden çıkmıştım. Anlattığınız gibi bir adam geldi yanıma Atatürk Caddesi ne tarafa düşüyor diye sordu.

Haluk: Anlattığınız adam benim yanıma da geldi…

Mehmet: O halde bizi buraya getirdiğine göre bu adamın bir amacı olmalı.

Zeki: Sakın bizi öldürmek olmasın amaç. Hani bomba da koymuş uğraşmış. Böyle parçalarımızı duvarda görmek istiyor olmasın sakın? (Alaylı bir ses tonuyla) Adamın amacı olmalıymış.

Haluk: Bu bomba burayı yıkar.

Mehmet: Belki bir ders vermek istiyordur diye dedim ben.

Zeki: Çok Amerikan filmi izliyorsun sen? Kurtulursan belki seni yardımcısı da yapar ha ne dersin?

Haluk: Belki de ortak yanlarımız var. Bunu bulursak kurtulmamıza yardımı olabilir.

Nedim: Belki şuan bizi izliyor…

Haluk: (Duvarları inceleyerek) Odayı incelerken başka ilginç bir şeye rastlayan oldu mu?

Mehmet: Odada sadece bomba ve biz varız. Ama bende bir bıçak var.

Zeki: Onu nereden buldun?

Mehmet: Biraz önce cebimde buldum.

Nedim: Arkadaşlar kimsiniz siz?

Zeki: Esas sen kimsin?

Nedim: Adım Nedim şairim.

Haluk: Ben Haluk tüccarım.

Zeki: Ben Zeki müzisyenim.

Mehmet: Ben Mehmet üniversitede öğrenciyim.

Haluk: İçinizde birbirini tanıyan var mı?

Nedim: Ben hiçbirinizi tanımıyorum.

Zeki: Bende.

Mehmet: Bende.

Haluk: Bende.

Haluk: Sanırım artık bombayı imhaya uğraşmalıyız. On beş saniye kalmış.

Zeki: Ver Mehmet bıçağı. Hangisini keseyim?

(10 – 9 – 8 – 7…)

Nedim, Haluk, Mehmet: Kes işte birini…
Ve bomba patlar. Bina yıkılmıştır fakat gizemli bir şekilde Haluk hala ayaktadır. Haluk üstünü başını çırpıp, ellerini açarak kafasını gökyüzüne çevirip derin bir nefes alır ki içinde bulunduğu durumdan haz aldığı bellidir.

Ferhat, Haluk’un yanına gelir…

Ferhat: Merhaba. (Hafiften başıyla da pekiştirerek)

Haluk: Üç kişi… İyi iş çıkardın.

Haluk eli ile Ferhat’ın ağzını tutar ve mucizevî bir şekilde düzeltir.

Haluk: Son bir iş; beş kişi getir ayağın da düzelsin…

Ferhat hafifçe ve pis pis sırıtır.

Halil İbrahim Özdemir
Halil İbrahim Özdemir